Polikistik Over Sendromu Ve Beslenme
Türkiye’de her 10 kadından 1’i polisiklik over senromuna sahip. Nedir bu polikistik over sendromu (PKOS) üretken yaşamın herhangi bir dönemde sıklıkla ortaya çıkabilen, doğurganlığı olumsuz etkileyen bir kadın hastalığıdır. PKOS başka birçok hastalıklara zemin hazırlayan endokrin bir bozukluktur.
Yumurtalıklarda küçük ve iyi huylu çok sayıda kistin oluşumu şeklinde gelişir. Metabolik sendromun klinik özellikleri olan insülin direnci, karın çevresinde yağlanma, trigliserit yüksekliği, diyabet, hipertansiyon ve kalp hastalıklarından biri veya birkaçı PKOS’lu kadınlarda da görülmektedir. Yapılan araştırmalarda hastalık tanısı koyulan zayıf kadınların bile %70’inde elma tipi yağ dağılımı olduğu görülmektedir. PKOS’de obezite görülme sıklığı %40-60’tır. Normal vücut ağırlığına sahip PKOS hastalarında da sağlıklı kontrollere göre bel/kalça oranı artma eğilimi göstermektedir. Bu da sağlık için risk anlamına gelmektedir. İnsülin direnci PKOS’lu kadınlarda vücut ağırlığından bağımsızdır. İnsülin direnci ile kanda yükselen insülin yumurtalıklarda erkeklik hormonu üretimini arttırmaktadır. Bunun sonucunda da tüylenme artmaktadır.
POLİKİSTİK OVER SENDROMU OLDUĞUNU NASIL ANLARIZ?
Düzensiz regl
Yemeden önce baş dönmesi, halsizlik, anksiyete
Hipoglisemi
Yüz bölgesinde aşırı tüylenme
Yoğun karbonhidrat isteği
Dirseklerin kuruması
Kir şeklinde koyu lekeler
Egzersiz ve diyete rağmen kilo verememe
Saç Kaybı
Karın bölgesinde aşırı yağlanma
NELER YAPABİLİRİM?
-Yüksek yağ miktarı kısırlığı, düşük doğumu ve zorlu doğurganlık dönemlerini tetiklemektedir. Hızlı vücut ağırlık kayıpları ise üreme sistemi için risk oluşturabilmektedir. PKOS’ta vücut ağırlık denetimi androjen hormanların ve iştahın artmasına bağlı olarak zorlaşmaktadır. Bu yüzden orta düzeydeki vücut ağırlık kaybı %5-10 oranında sağlanmalıdır.
-PKOS’lu kadınlarda günlük 30 dk orta şiddette yapılan düzenli egzersiz vücut ağırlığının korunmasında ve kontrolünde önemlidir.
-Stres, kan glikozunu yükseltmekte ve yüksek düzeyde seyreden kortizol, insülin direncini şiddetlendirmektedir. Bu yüzden stres kontrolünü sağlamak önemlidir.
NASIL BESLENMELİYİM?
En temel olarak baktığımızda öğün atlanmamalı, kahvaltıya önem verilmeli ve güne mutlaka kahvaltı ile başlanmalıdır. Düzenli öğün tüketimine dikkat edilmeli, 3 ana öğünün yanı sıra ara öğünler de eklenmelidir. Çünkü öğün sayısı azaldıkça vücuttaki azot kullanılabilirliği azalır. Glikoz emilimi ve glikojen sentezi artar. Bu da yağ depolarında ve sentezinde artışa neden olur. Bunun yanı sıra öğün atlama ve düzensiz beslenme alışkanlığı yağ ve CHO içeriği yüksek besinlerin tercihine neden olur ve vücut yağ oranını arttırır. Ayrıca öğün atlama termik etkisinden dolayı enerji kaybını azaltır.
Karbonhidrat kaynakları olarak düşük glisemik indeksli besinlerin tercih edilmesi ve karbonhidrattan gelen enerjinin %40’lara indirilebilir. PKOS’lu ve şişman 96 kadın üzerinde yapılan araştırmada, diyetten önce ve sonra yapılan oral glikoz tolerans testinde (OGTT) düşük Gİ’li diyetle zayıflayan grubun değerlerinde düzelme ve adet düzenlerinde iyileşme olduğu gösterilmiştir. Proteinin uzun süreli tokluk verdiği düşünüldüğünde diyet enerjisinin %15-20’si protein kaynaklarından karşılanabilir. Yüksek protein ve standart protein alımı üzerine yapılan bir araştırma sonucunda; yüksek proteinli diyet uygulayan PKOS’lu kadınlarda daha fazla ağırlık ve yağ kaybı olduğu ve bel çevresinde azalma ile kan glikozunda düşüş görüldüğü bulunmuştur. Standart proteinli diyet tüketen PKOS’lu grubun ise testosteron düzeyindeki düşüşün daha yüksek olduğu belirtilmiştir. Enerjinin %25-30’unun sağlıklı yağ kaynaklarından gelmesi sağlanmalıdır. Omega-3 önemli yağ kaynaklarından biridir. Kanada’da önerilen miktar 1-1,5g/gün olarak belirlenmiştir. Günlük 4gr omega-3 alan 25 obez PKOS’lu kadın üzerinde yapılan araştırmada kan yağlarında trigliserit düzeylerinde azalma ve sistolik ve diastolik kan basıncında düşme saptanmıştır. .Trans yağlar ise özellikle uzak durulması gereken yağ asitlerindendir. Enerjinin %2’sinden fazlasının trans yağ asitlerinden gelmesi infertilite riskini artırır. Bitki stanol veya sterollerinin yaklaşık 2g/gün alınması sağlanması ve 2g/gün fitosterol alımı LDL kolesterol düzeylerini %13-15 oranında azaltabilmektedir. Beta karoten, A vitamini ve C vitamini yüksek sebze meyve tüketimini arttırmak gerekir.
Sonuç olarak bakıldığında; PKOS ve obezite arasında kısır bir döngü söz konusudur. Vücut ağırlık kaybı sağlanamadığı sürece endokrin bozukluklar ilerlemektedir. Endokrin bozukluklar vücut ağırlığı kaybına karşı da direnç oluşturmaktadır. Bu yüzden dengeli ve düzenli beslenme ile birlikte ideal kiloya ulaşmak tedavi için oldukça önemlidir. Basit CHO, doymuş yağ, trans yağ asidi içeriği ve Gİ değeri yüksek besinlerden mümkün olduğu kadar kaçınılmalı bunun yerine posa, tekli ve çoklu doymamış yağ asidi içeriği yüksek beslenme modeli planlanmalıdır. Yüksek proteinli diyetlerin PKOS’ta olumlu metabolik etkilerine rastlanmakla birlikte, uzun dönem etkileri bilinmemektedir. Optimal protein alımı sağlanması yeterlidir.
Yeni Asır Linki: https://www.yeniasir.com.tr/sarmasik/2020/10/04/polikistik-over-sendromu-ve-beslenme